DAVRANIŞ
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI :
Bunlar, huzursuzluk, geçimsizlik, saldırganlık, yalan söyleme çalma ve okuldan kaçma gibi değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Yakınlarından birinin ölümü ya da önemli bir aile sorununda çocukta davranış bozukluğu görülebilir . Ayrıca, ruhsal gelişme ve çevreyle ilişki sorunları olan çocuklarda daha ciddi ve sürekli bozukluklar da görülebilir. Mesela : Çocuğun evde ya da okulda dayaktan korkması veya evde ana-babasının da yalan söylemeleri sonucu çocuk yalan söylemeyi alışkanlık haline getirebilir. Ailenin çocuğa yaklaşımı ve ilgisi çok önemlidir.
Çocuğun ağır üzüntüler karşısındaki tepkileri, daha hoşgörülü bir ortamda daha rahat çözümlenebilir. Saldırgan çocuktaki güç ve enerjinin spor alanına, yararlı sosyal çalışmalara (tiyatro, izcilik v.b.) kaydırılması çok olumlu sonuçlar doğurur.
Bazı çocuklar zeka düzeylerin normal olmasına karşılık, öğrenme güçlüğü ve aşırı hareketlilik, yerinde duramama, ödevlerini geçiştirme, düzensiz ve bozuk yazı yazma gibi davranış bozuklukları gösterirler. Derste durmadan yanındakiyle konuşur, dikkat azlığı nedeniyle başarısız olurlar. Öğretmen uyardığı, susturduğu hatta ceza verdiği zaman bile biraz sonra tekrar elinde olmadan çocuk eski kıpranışına başlar. Bunlar ‘’ aşırı hareketli ’’ çocuklardır. Tedavi edilmesi gereken bir davranış bozukluğu olup, hekime baş vurulması gerekir. Bunların yanı sıra sürekli yalan söyleyen, başkasının eşyasını alan ve bunu alışkanlık haline getiren çocukların bir ruh sağlığı uzmanına götürülmesi faydalı olacaktır.
B. DUYGUSAL BOZUKLUKLAR
Bu gruptaki sorunlar daha çok öğrenciyi tedirgin eden belirtilerdir. Kekemelik, tik, okul korkusu, gece işemesi, tırnak yeme, parmak emme, korkular, bunaltı, uyku ve yeme bozuklukları bu grupta sayılabilir.
1. Kekemelik:
Çoğunlukla 2-7 yaş grubu çocuklarda, konuşmanın en hızlı geliştiği dönemde görülen bir konuşma bozukluğudur. Normal konuşan çocuk, yaşadığı aile içi kavga, hayvandan korkma, dövülme, trafik kazası gibi herhangi bir korku sonucu zamanla ve ya aniden kekelemeye başlayabilir. Toplulukta kekemelik artar. Öğrencide zamanla çekingenlik, güvensizlik, başarısında düşüklük, arkadaşları ile geçimsizlik görülür. Ağır konuşma bozuklukları sınıf içi destekle çözümlenemiyorsa, aile bir ruh sağlığı uzmanı bir hekime başvurmalıdır. Anne-babanın çocukla iletişiminde aşağıdaki önerilere uyması oldukça yararlı olacaktır.
Kekemelik konusunda kendi olumsuz duygularınızı giderin. Sizin geriliminiz ona da yansıyacaktır. Çocuğunuzu “normal çocuk” gibi kabul edin. Unutmayın ki hecelerin ’unda kekeliyorsa, ’ını da kekelemeden söylemektedir. “İleride ne olur?”diye endişelenmek yerine; ona nasıl yardım edeceğinizi düşünün.
Çocuğunuzun üzerindeki konuşma baskısını azaltın. Çocuğunuz konuşurken onu dikkatle dinleyin. Gözleriniz onda olsun. Yüzünüzde endişeli veya gerilimli bir ifade olmamasına özen gösterin. Çocuğunuz konuşurken sabırla bitirinceye kadar bekleyin. Sözünü kesmeyin. Bitirdikten sonra acele cevap vermeyin. Çocukla olan diyalogunuz telaşlı bir hava içinde geçmesin. Sürekli soru sormaktan vazgeçin. Sorularınız “EVET,HAYIR”veya kısa ifadelerle yanıtlanabilir olsun. Kendi arzusuyla konuşmaya başlarsa ona istediği kadar zaman tanıyın.
Çocuğunuzun üzerindeki genel stresi azaltın. Davranış ve tutumunuz çocuğu utanç,suçluluk ve yetersizlik duyguları içine itmemeli. Çocuk kendisini reddedilmiş, itilmiş, hor görülmüş hissetmemeli. Bu gibi duyguların oluşturduğu endişeler sonradan kekemelik olarak ortaya çıkabilir.
Çocuğunuza zaman ayırın. Çocuğunuzla elinizden geldiğince birlikte olmaya çalışın. Nasıl konuşursa konuşsun sizin için değerli olduğunu, konuşma şeklinin ve düzeninin önemli olmadığını çocuğa hissettirin. Çocuğunuza uygun bir ses tonuyla ve hecelemeden, akıcı bir üslupla bol bol okuyun. Seçtiğiniz kitap ve konuların içeriğinin çocuğun akademik düzeyine uygun olduğu kadar; grameri, dilinin ağırlığı açısından da çocuğun durumuna uygun olmasına dikkat edilmeli. Okuma konusunu bitirdikten sonra,çocuğun cümleleri tekrarlamasına bazen de hikayeyi kendi sözleriyle size anlatmasına izin verin. Kitap hakkında soru sormaktan kaçının.
Çocuğunuzun konuşmasına siz iyi bir model olun. Gerek konuşurken, gerekse de okurken konuşma ve okuma hızınızı yavaşlatın. Bu konuda kendinizi eğitmeniz gerekebilir. Cümleler ve kelimeler arasındaki zamanı uzatmakla işe başlayın. Sonra kelimeleri de yavaş söylemeye gayret edin. Asla heceleyerek okumayın.
Bazı kelimeleri söyleyememek, takılmak çocuğa çok sıkıntı verebilir. Böyle zamanlarda sizden tepki gelmemesi daha da kötü olabilir. Bir şey söylemek ihtiyacı duyabilirsiniz. Bu gibi durumlarda ses tonunuzda acımak,olumsuz bir yorum,kaygı ya da şaşkınlık ifadesi bulunmaksızın, hatta alaysız bir tarzda hafifçe gülümseyerek “bu kelime uğraştırdı seni”, “bazen zor oluyor değil mi?” gibi sözler söylemeniz gerekebilir. Bu gibi sözler çocuğun gayretini tanıdığınızı ve kekelediği için onu suçlamadığınızı ifade edecektir. “Konuşmasını düzeltmekten, daha yavaş konuşursan kekelemezsin, yüzünü öyle yapma” gibi iyi niyetli ama olumsuz ifadelerden kaçının. Bu gibi davranışların çocuğu kekelemesinin sorumlusu yapmak gibi suçlayıcı etkisi vardır.
Kekelemesi hakkındaki duygularını onunla konuşmaktan çekinmeyin. Kekelemesinin üzerinde durulmamalıdır. Ancak çocuk duygularını açtığı taktirde onun duygularını tanıyın, paylaşın. Kekelemesi hakkında konuşmak tabu değildir. Yalnız “kekelemek” yerine “konuşma zorluğu” ifadesini kullanırsanız onu damgalamaktan kurtulursunuz. Herkesin bir takım zorlukları olabileceğini ifade edin.
Tikler
Tikler ani bir korku ve gerilimle ortaya çıkan göz kırpma, kaş kaldırma, burun oynatma gibi belirtilerdendir. Daha çok 6 yaşından sonra görülür. Çok önemli bir belirti olmamasına karşın, çocuk ve gençlerin bu belirtiye verdikleri önem, onların ruh sağlığını etkiler. Çocuk bu belirtiyi düzeltmesi için uyarılmamalıdır.
Okul Korkusu :
Çoğunlukla ilkokulun ilk sınıflarında ortaya çıkar. Ailenin yakınmasına, hatta öğretmeni suçlamasına sebep olabilecek ölçülere varır. Büyük ölçüde okula gitmek istememe, karın ağrıları, bulantılar gibi belirtiler okul saatlerinde görülür. Çocuk okula gitmeye zorlanırsa huysuzlaşır, ağlar, tehditlerde bulunur. Okula gitmeyince bu şikayetler kaybolur.
Böyle bir durumda öğrencinin okula ait bir sorunu olup olmadığının çocuğun öğretmeni ile birlikte araştırılması doğru olur. Anne–babanın dikkat etmesi gereken hususlar şöyle sıralanabilir :
Gece İşemesi
Gece işemelerinin %5 kadarı bedensel hastalıklar sonucunda ortaya çıkar. Bağırsak paraziti, idrar yolu iltihapları, omurganın doğumdan kaynaklanan bozuklukları gibi. Geri kalan nedenler arasında akrabalarda da aynı sorunun görülmüş olması, yani kalıtım etkeni önemli yer tutar. Erken ve baskılı tuvalet eğitimi, kardeş doğumu, kardeş kıskançlığı, anne ile çocuğun ilişki bozukluğu, sert cezalar, korku ve ayrılıklar belli başlı ruhsal etkenlerdir. Altını ıslatan çocuklarda ` uyku derinliği görülür. Bu sorunun tedavisi günümüzde çok kolaylaşmıştır. Enürezis Alarm cihazları ile büyük başarılar sağlanmıştır. Bu durumlarda bir hekime başvurmak gereklidir.
Tırnak Yeme
Ruhsal gerilim, sıkıntı veya saldırganlık duygularının açığa vurulmadığı durumlarda, çocuğun kendi kendine yönelik saldırganlık dürtüsünün bir belirtisi kabul edilir. Huzursuz çocuklarda sıklıkla rastlanır.Tırnak yeme, daha çok sinirli çocuklarda ve dişlerin çıkmaya başladığı dönemlerde görülmektedir. 7-8 ve daha ileri yaşlarda da görülebilen tırnak yeme, özellikle çocukların ellerinde herhangi bir iş ya da oyunla uğraşmadığı zamanlara görülmektedir.
Bu hal çocuklarda genelde uyku bozuklukları ve hareket huzursuzluğu ile beraber bulunur. Çocuk bu yoldan iç huzursuzluğunu başlatmaya çalışır. Aşırı bastırıcı bir ana-baba veya sert bir öğretmenin etkisinde kalan çocuklarda daha sık rastlanır. Saklı kalmış bir saldırganlığı yansıttığı kabul edilir. Daha çok, kendini suçlayan ve öfkesi içine dönük kişilik yapılarında görüldüğü söylenir.
Tırnak yeme, bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilebilir. Aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir öğretimin uygulanması, çocuğun sürekli olarak azarlanması, eleştirilmesi, kıskançlık, yetersiz ilgi ve sevgiyle sıkıntı ve gerginlik tırnak yemeye neden olan başlıca etkenler arasında sayılabilir. Çocukların hemen yarısında görülen bu modelin çocuk tarafından taklit edilmesi de bir etken olabilir. Tırnak yeme büyük bir ihtimalle parmak emmede olduğu gibi, psikolojik çevredeki hoşnutsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Evdeki mevcut gerilimleri azaltmaya yöneliktir.
En etkili tedavi yöntemi, 3-4 yaşlarına kadar, anne-baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Çocuğun bu alışkanlığı kazanmasına neden olan etkenler saptanarak, konuya çözüm getirilebilir. Ancak, çocuğun kendisini güvensiz hissetmesi ila bu davranış tekrarlayabilmektedir. Tırnak yemenin çirkinliği, çocuğun gururu kırılmadan uygun biçimde anlatılabilmelidir.
Tırnak yiyen çocuklara eski hafif pamuk eldivenler giydirmek suretiyle, yatağa yatırmak ve geceleyin tırnaklarını ısırmak veya yemek istediği zaman hatırlatıcı olması konusunda yararlı olmaktadır. Parmak veya tırnağa acı ama zararsız olmayan bir mayi de sürülebilir. Tırnağını ağzına götürdüğünde hatırlayıp acıyla birleşince, tekrarlama olasılığı azalır.
Çocuğun bu alışkanlıktan vazgeçmesi için zorlanmamalıdır. Zorlama, alışkanlığı tekrarlatabilir. Son olarak tırnak yemenin ısırmak suretiyle kötü bir alışkanlık olmadığı ve bunu ,isteyen kimselerin kolaylıkla terk edebilmeleri, çocuklara ve gençlere öğretilmelidir. Çocuk buna inandırıldığı zaman bundan daha çabuk vazgeçecektir. En iyi tedbir:Çocuklara ellerini devamlı surette meşgul edecek işler vermektir.
C. ÖĞRENME VE ÇALIŞMA İLE İLGİLİ SORUNLAR
Öğrenme Güçlüğü
Altı yaşına gelen tüm normal çocuklar artık bir eğitim alabilecek zihinsel gelişim düzeyine gelirler. Okula giderler ve ilk öğrendikleri şey okumaktır. Öğrenme güçlüğü adı verilen sorunu yaşayan çocuklarda ise bu hazırlık henüz tamamlanmamıştır. Öğrenmeye yardım eden zihinsel organizasyon bazı bakımlardan yeterli değildir. Okuyamazlar, yazamazlar, matematikte zorluklar yaşayabilirler; ancak zekâ düzeylerinde bir sorun yoktur. Bu çocuklar, özellikle öğrenme güçlüğünün tanınmadığı toplumlarda okulda ve ailelerinde "anlaşılamama" sorunu yaşarlar. Okuyamadıkları ya da yazamadıkları için zekâ düzeylerinden kuşku duyulur. Aileler paniğe kapılır, öğretmen öğretememenin sıkıntısını duyar ve giderek büyüyen bir sorunlar yumağıyla çoğunlukla herkes çocuğa yüklenir durur.
Öğrenme güçlüğünün sık karşılaşılan özellikleri:
Öğrenme güçlüğünün ortaya çıkma nedeni ne olursa olsun, önemli olan ailelerin ve eğitimcilerin sorunun varlığını kabul edip çözüme yönelmesidir. Bu çocukların aileleri doğal olarak diğer anne babalara göre farklı duygular yaşarlar. Kimisi sorunun nedenini dışarıda görür ve çözümü, okul-öğretmen gibi dış etmenleri değiştirmekte arar. Kimisi suçluluk duyar, kızgınlık hisseder. Endişe veren bu durum, anne babaları depresyona kadar sürükler. Tüm bunlar, aslında sorunun varlığını kabul edememeyle ilgili tepkilerdir. Çocuk ve anne baba açısından en olumlu yaklaşım, anne babanın sorunun varlığını kabul ederek, çocuğa yardım yoluna geçebilmesidir. En uygun ve yeterli yardımın verilebilmesi şansı "Evet, benim çocuğumda öğrenme güçlüğü var." diyebilmeyi yürekten başarmayla artar.
Öğrenme güçlüğü olan çocuk neler hisseder, neler yaşar? "Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum.", "Ben yeterince iyi değilim.", "Ben aptalım.", "Ben geri zekâlıyım.", "Kimse beni sevmiyor." gibi duygu ve düşünceler öğrenme güçlüğü olan ve psikolojik destek almayan çocukların hissettiklerinden yalnızca bir kısmı. Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi öğrenme güçlüğü nedeniyle yaşantısının ona sunduğu deneyimler, onun kendine ilişkin olumsuz düşünceler geliştirmesine yol açar. Çünkü, ailesi ya da öğretmeni çoğunlukla yalnızca olumsuz yönleriyle ilgilenir; olumlu yönleriyle ilgilenen pek olmadığından kendini sevmemesine ve kabul etmemesine yol açan duygu ve düşüncelere sahip olur. Kendi dünyasını hep yanlışlardan (yanlış yazan, yanlış okuyan, yanlış hesaplayan) oluşan bir dünya olarak algılar ve sonuçta kendini "yanlış" bulur hale gelir.
"Benim neyim var?" sorusunu çok sık sorar. Bu noktada özellikle anne baba ve öğretmenin çocukla etkili bir iletişim içinde olması çok önemlidir. Duyulmaya ve anlaşılmaya çok gereksinimi vardır. Gerçekte zeki olduğunu, ama öğrenmek için diğerlerine göre daha çok zaman harcaması gerektiğini ve yavaş da olsa bir gün mutlaka yapacağını bilmeye çok gereksinimi vardır. Benlik algısının güçlenmesi için kendiyle ilgili olumlu mesajlara da çok gereksinim duyar. Çoğunlukla diğerlerinin beklentilerini karşılayamadığı için kızgındır. Kendine kızgındır. Geç olgunlaştığı için bağımsız bir birey olmak adına kazanacağı becerileri daha geç kazanır. Toplu taşım araçlarını kullanmak, para hesabı yapmak, basit yemekler pişirmek, saati anlamak, masa hazırlamak, yatak toplamak, telefon kullanmak gibi işleri kendi başına başarmayı öğrenmek ona iyi gelir. Çünkü, bağımsızlığa geçişte bu becerileri kazanmış olmak oldukça önemlidir.
Okul Veya Ders Başarısızlığı
Ders başarısına etki eden bir çok durum vardır. Ders başarısızlığı çocukların normal sosyal ve psikolojik durumunu etkiler. Bu durumda aile ile ilişkilerinde bozulması söz konusu olabilir. Ders başarısızlığının en büyük nedeni, çocukların belli bir sorumluluk içerisinde kendilerini hissedip, okul sonrası gerekli ders çalışma saatlerini düzenlememeleri ile kendini gösteren durumdur. Eğitimde fırsat eşitliği önemli bir konudur. Çocuğun gittiği okulun genel durumu, öğretmeninin özellikleri, sınıfın özellikleri, verilen eğitimin kalitesi, bu eğitime ek olarak sağlanan imkanlar çocukların ders başarısını direk olarak etkiler. Bütün bu noktalarda belirgin problem olmamasına rağmen çocukta görülen ders başarısızlığında özel öğrenme güçlüğü durumunu hesaba katmak yerinde olur. Bu durumun tespiti ve eğitim ile tedavisi önemlidir.
Ders başarısızlığı olan çocukların yaşıtları ile kıyaslanmadan ve özgüvenleri zedelenmeden, ders başarısı için yönlendirilmeleri önemlidir. Çocukların bu türlü sıkıntıları varken anne babanın aşırı ilgisiz ve aşırı kontrol durumları, çocukların bu durumlarının devam etmesine neden olur. Önemli olan anne babaların çocuklarına vakit ayırarak, onların durumlarından haberdar olmaları ve bu türlü problemler, tamamen çocuğun yaşamında pekişmeden gerekli önlemler alınmalıdır.
ÇOCUĞA KAZANDIRILMASI GEREKEN TEMEL BECERİ VE ALIŞKANLIKLAR
A. SORUMLULUK ALMA
Sorumluluk erken çocukluk döneminden başlayarak çocuğun yaşına, cinsiyetine ve gelişim düzeyine uygun görevler vermekle başlar. İki buçuk yaşından başlayarak döke saça da olsa çocuğun çorbasını kendi başına içmesine fırsat vermek, oyuncaklarını toplamasını beklemek, kendi odasında kendi yatağında yatmasına ortam hazırlamak sorumluluk konusunda çocuğu cesaretlendirici ve destekleyici bir ortam sağlar. Böyle bir ortam çocuğun kendi kendisine yetmesine ve kendi kendini yönetmesine fırsat vereceğinden onun kendine olan güvenini de arttıracaktır.
Tam tersine koruyucu yaklaşım; çocuğun kendi kendine yeten, bağımsız bir birey olmasını engeller. Çocuk veya genci korumak, onu kanatları altında büyütmek, kendi başına sorunuyla baş başa bırakmamak onun gelişimini engeller. Ona yarar yerine zara verir. Benlik saygısının tohumları, sorumluluk verilirse gelişir.
Aile içindeki etkileşim çocuğu ya “ben değerliyim” ya da “ben değersizim” duygusuna götürür. Çocuğun kendisini “ben değerliyim” diye algılayabilmesi ve önemli olduğunu hissedebilmesi için öncelikle yakın çevresinden sosyal kabul görmesine ihtiyacı vardır. Bu ortamın oluşturulması için de çocuğa uygulama olanağı vermek gerekir. Dilediği gibi giyinen, giysisini kendi seçen, dilediği resimleri yapan, yemeğini baskısız şekilde yiyen, kişiliğine saygı gösterildiğini gören ve kendini özgürce ifade edebilen çocuk “ben değerliyim” diye düşünür. Çocuğun önemli ve değerli hissetmesi onu yeni atılımlara ve başarılara götürür.
B. DİSİPLİN
Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin çoğunlukla “cezalandırma”ile eşanlamda değerlendirilir. Her ne kadar kelime anlamıyla “katılık” ve “kuralcılık” gibi kavramları çağrıştırıyor olsa da gerçek anlamda disiplin, çocuğun topluma uyumu üzerine yoğunlaşmakta, davranışı yönlendirmeyi amaçlamaktadır.
Disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretmek, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlamaktadır. Bu da dıştan gelen bir zorlamayla olmaz. Önemli olan, içselleşmiş bir sorumluluk duygusunun oluşturulmasıdır.
Disiplin konusu tartışılırken, çocuğun gelişimine bağlı olan sınırlılıkları dikkate alınmalıdır. Özellikle erken çocukluk yıllarında , çocuğun ihtiyacını belirlemek ve davranışın değişimini sağlamak anne babayı olduğu kadar çocuğu da tatmin eder.
Anne ve baba, uygun davranışı sergilemesi için çocuğa olumlu model oluşturarak, sınırlarını belirleyerek, açıklama yaparak yardımcı olabilir. İstenmeyen davranış karşısında hoşnutsuzluğun belirtilmesi, çok zorunlu hallerde cezaya başvurulması beklenir.
İstenen davranışı yaptığında ise olumlu yüz ifadesi ve övücü sözlerle değerlendirilmesi, çocuğun davranışının şekillendirilmesinde etkili olacaktır. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi bazı ikilemleri içerir. Bir yandan çocuğa kuralların tutarlı bir şekilde verilmesi gerekir. Öte yandan katı bir şekilde uygulanan kararlar hoşnutsuzluğun oluşumuna neden olabilir. Çocuklar bazen ebeveynin esnek davranmasını bekler. Örneğin okul öncesi çocuğu kazağını asmayı unutabilir, ya da ilkokul birinci sınıf çocuğu sevmediği şapkasını giymek istemeyebilir. Böyle durumlarda erişkinin esnek olmaya ihtiyacı vardır.
Sevilen ve kişiliğine saygı duyulan çocuk başkalarını sever ve onlara saygı duyar. Böylelikle sevgi ve saygı erken gelişim yılları boyunca disiplinin temelini oluşturur.
Dayak ve zor kullanarak davranışı yönlendirmeyi amaçlayan anne baba ;
Cezalandırma Yerine Başka Seçenekler
Disiplin davranışı yönlendirme olduğuna göre, istenen davranışı yapması yönünde çocuğa ceza yerine diğer seçenekler sunulmalıdır. Şunu unutmamak gerekir ; çocukların gelişim kapasitelerinin sınırlı oluşu, benlik kontrolünün gelişimini etkilemektedir. Bu nedenle erişkinin koyduğu kurallar açık, basit ve yapılabilir türde olmalıdır. Erişkin, çocuğu yönlendirirken tutarlı olmalı ve bazı davranış girişimlerinin süreklilik kazanabilmesi için övgüden yaralanmalıdır.
Davranışı yönlendirirken yapılan ilk hata yanlış davranışı görmezlikten gelme, ikinci hata ise ilk çare olarak cezaya başvurmaktır. Eğer çocuk yanlış bir davranış (kabul edilemeyecek bir davranış) sergiliyorsa bunun geçerli bir nedeni vardır. Derdini anlatacak yaşta olmayan çocuklarla ilgilenirken, yetişkinin öncelikle, bu nedeni tahminler yürüterek keşfetmesi gerekir.
Yaramazlığın temelinde girişkenlik çabası yatmaktadır. Ancak bu çabanın anlaşılamaması, çocukta suçluluk duygusunun oluşumuna yol açar. Ağlayan bir bebek gibi, yaramazlık yapan çocuk da, bir ihtiyacı dile getirmek için anne ve babasının dikkatini çekmek üzere bu davranışı gerçekleştirmektedir. Özellikle iletişim kurulduktan, istenen ve istenmeyen davranışlardan haberdar olduktan sonra çocuk istenmeyen davranışta ısrar ediyorsa ; bu ısrarında ebeveyne yönelik bir amaç ve mesaj bulunmaktadır. Özellikle istenmeyen bir davranışı bile bile tekrar etmek pasif saldırgan davranış olarak tanımlanan cezalandırma ile eşanlamlıdır. Örneğin okul başarısı konusunda aşırı duyarlı olan bir anneye başarısız yazılı kağıdını sevinçle göstermek gibi.
Kabul edilemez bir davranışla karşılaştığınızda onun yerine kabul edilen bir davranışı koymaya çalışın. Örneğin ; kırılma tehlikesi olan cam sürahiyle oynayan çocuğa kızmak ya da yasaklamak yerine, aynı büyüklükteki plastik sürahi ile oynamasına izin vermek. Annenin yeni naylon çorabını denemek isteyen çocuğa, eski çorabıyla oynama fırsatı gibi.